19 Haziran 2015 Cuma

EVDE

On beş senedir her yolculuğumda, Efes Harabeleri' nin oraya geldiğimizde Kuşadası'na az kaldı diye heyecanlanırım. Otobüs harabeleri geride bırakırken ağır ağır döner, tiyatronun bulunduğu küçük tepeye bakıp, görmüş geçirmiş bu taş harikası yapıya bir selam çakarım. Teras evlerin çatılarına güneş yansır, her defasında gözümle birlikte selamımı da alır böylece Efes! Kıvrılarak devam eden yol, tepenin son yamacını da döndüğünde bu kez deniz çıkar karşıma. Bu, denizle ilk karşılaşma anımızı da çok severim. Her defasında içimi bir mutluluk kaplar. Artık babamın beni karşılamasına az kalır ve birlikte kahvaltı yapacağımız mevsimin ilk taze sabahına...

Evde ilk işim yeni bir çiçek dikilmiş mi diye saksıları kontrol etmek olur. Babam anlatır: "Beyaz sardunyanın saksısını değiştirdim, asmayı da budadım, fark ettin mi?" Etmez miyim...Eve gelirken yoldan simit almış oluruz. Ankara simiti değil ama...Burada simitler yayvan ve yumuşak olur, bunun içindir ki ihtimal, adına "gevrek" denir. Yoksa sadece "Ege'de ona şu denir, buna bu denir" ukalalığından değil! Bahçedeki tek kadirşinas zeytin ağacının zeytinleri, taze çökelek dökülmüş domates söğüş, nam-ı diğer "çingen pilavı" ve taze çay eşliğinde sırasıyla komşularımızı sormaya başlarım. Babam benim geldiğim ilk sabah gayr-ı ihtiyari masadaki yerini bana verir ve denize doğru oturmamı sağlar. Denizi seyretmeyi özlediğimi bilir. Aslında onu daha çok özlemiş olurum, bunu da bilir mi bilmem...

Daha kahvaltıdan akşam yemeğindeki rakıyı balığı konuşuruz. Kirazlı Köyü'ndeki keşkekçi ve mutlaka Söke Pidesi planlarımıza dahil edilir. Her gün sabah erken kalkıp yürüyeceğimize ve denize gireceğimize "baba-kız" sözü verilir. Babamın "alışmasınlar yemek verme, bahçeye 30 tane yavru geliyo sonra!" diye güya beni uyarıp sonra bizzat kendisinin sokağın köşesine bıraktığı yemeğe çoktan alışmış olan kedicikler bana hoşgeldine gelirler. Babam " heh heh keratalar" diye bıyık altından kedilerin "gözün aydın" mesajına karşılık verir.

Zaman yavaş akar. Haaattaaa baağğğzeeeenn bayaaa yaavvaaaşşşşlaaaarrr.
Levent Abi'nin küçük kızı bisikletle evin önünden her geçişinde "afiyet olsun" ya da "iyi günler" der. Karşı komşumuz Can Teyze bana her defasında "kilo vermişsin geçen yıl biraz topluydun" der. "Demek ki aslında her sene topluyum" diye düşünürüm o sırada içimden, yoksa o hesaba göre bir deri bir kemik kalmam gerekirdi:).Yine de eşiyle birlikte beni balkonlarında misafir  edip " şeker kız bu, şeker kızım benim diye severler" Yani kilomu bilmem de, aslında yaşım değişir ama Can Teyze'yle Haluk Amca'nın beni sevme biçimleri hiç değişmez. Böyle bazı şeylerin değişmemesi ne iyi gelir insana. Yan gözle babamın balkonda yalnız oturduğunu görünce, bir daha kahveye geleceğime Can Teyzeye söz verir, evin yolunu tutarım. Yolda çocukluktan kalma alışkanlıkla mazılara dokunurum yürürken, yine yeniden eve hoşgelirim!  

2 yorum:

Hakan Kırdar dedi ki...

Ne güzel yazmışsın. Neredeyse aynı yaşlar, aynı dönemler, aynı yerler, aynı düşünceler, aynı duygular...

Esma Burcu Sereli dedi ki...

Teşekkür ederim sizden duyunca mutlu oluyorum. Ben Aydın'lı olduğunuzu yeni öğreniyorum, inşallah günün birinde karşılaşma fırsatımız olur o tarafa geldiğimde.