15 Şubat 2018 Perşembe

YAMA İŞİ HAYATLAR

İşsiz kalma korkusu mu daha ağırdı yoksa sevdiğin işi yapmanın bir kahır haline dönüştürülmesi mi bilmiyorum. Her şey zaman içinde oldu. Dünya zamanıyla, bir hortumdan sızan su gibi esas yolu kesen çatal yollar açtı hayatımıza ÖYP, sular sızdı sızdı bahçeyi su bastı sonunda. Boğulmaktan beter olduk. Uzay zamanıyla ise hiç yerimizden kıpırdamadık belki,bilmiyorum. Bu, adı üzerinde Öğretim Görevlisi Yetiştirmek üzere düşünülmüş bir programdı. Ne hoştur ki insana dil yeterliliği, yüksek öğrenimini tamamlama fırsatı ve hatta yurt dışına çıkıp ilim irfan öğrenmen için ödenek filan veriyordu. Böylece bir öğretim elemanı olarak kadron isterse hiçbir zaman bölümünün kurulamayacağını bildiğin en ücra bir köşede olsun, durumu katlanılır kılıyordu. Öyle ya memleket bizimdi, eni konu her yere gidilirdi ne olacak, sen kendini iyi yetiştir, 1-2 öğrenciye bile faydan dokunsa kardır. Hem bizimki gibi (yani GSF gibi alanlarda) insana sanatsal çalışmalarına devam edebilme fırsatı da veriyordu. Neyse yani o zaman buralar hep bağ idi. Na böyle üzümler sarkıyor her yerden bereket fışkırıyordu.

Sonra, iyi başlayan bir filmin böyle neşe içinde gitmeyeceğini bilen izleyici önsezimiz vardır ya, ama bu sırada biz bu filmin oyuncusu konumunda olduğumuzdan işte onu sezemedik. Dışarıdan biri izlediyse ayvayı yakında yiyeceğimizi muhakkak öngörmüştür. Efendim öncelikle olağan zorluklar yaşadık. Bu işin doğasında vardı kuşkusuz emek vermeden hiç bir şey olmuyordu. Önce 6 ay dil eğitimi aldık, dil sınavlarını verebilmek için stresten uykularımın kaçtığını hatırlıyorum. Neyse onu verdik, bu kez dil sınavını verdiğin ay, diyelim ki Mayıs ayından doktoraya başlamak için Eylül'e kadar kadronun bulunduğu üniversiteye gitmen gerekiyordu. Doğal olarak tabi orada çalışıyorsun. Ama bu sadece 4 aylık, yarı yerleşik hayatın da karşıdan göründüğü kadar kolay olmadığını sanırım bütün ÖYP liler söyleyecektir.

Mesela ben üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladığımdan ve tesadüfen dil eğitimimi de Ankara Üniversitesi'nde aldığımdan dolayı bu şehirdeki yaklaşık 18 senelik yerleşik hayatımı, "ya 4 ay sonra yeniden doktora için Ankara'ya gelirsem" ihtimali üzerinden bozamadım. Efendim kadromun bulunduğu yer Osmaniye İlimizdir, kendim Aydın'lıyım. O bakımdan Aydın'da doğmuş, yaklaşık 20 senesini Ankara'da geçirmiş biri olarak gerçekten bilmediğim bir coğrafyada kendimi buluverdim. O dönem bizden önce işe başlamış olan aynı bölümde bulunduğum bir adet canım arkadaşım olmasa, kimin yanında yer bulur ne yapardım bilmiyorum. Çünkü bütün bu geliş gidişlerde tahmin edersiniz ki şehrin kalınabilecek 2 yeri olan Öğretmen ve Polis evlerinin her odasını ezberlemiştik. Sonuç olarak çok şanslıydım ki o evde kalan arkadaşım başka bir arkadaşımızla beni evine kabul etti. 4 kız arkadaş okula çok yakın bir evde kaldık. Böylece Ankara'daki evimin kirası ile birlikte 4 ay çift kira ödemek ve her hafta sonu Osmaniye'de kimse kalmadığı, herkes ailesinin yanına gittiği için (tek başına orada kalmak 50 derece sıcakta korkunç oluyordu) her hafta sonu Ankara'ya verilen yol paraları kervanına ben de katılmış ve aldığım ilk maaşları Hansel ile Gratel gibi Ankara-Omaniye otobanına saça saça yol alıyordum. Bana, kendime daha çok "Das Experiment" türü bile isteye korkunç ama deneysel bir süreç yaşatıyormuşum gibi geliyordu.

Bunu şu yüzden yazıyorum; bugün hala kısa süreli gidiş gelişlerimizde herkes o kadar doğal karşılıyor ki bu durumu..."Git 2 ay kal sonra buraya gel!" "Ne kadar beklersiniz bilmiyoruz!" "35'iniz çıkınca gidersiniz!" gibi okullar ve Yök tarafından ağaç kabuğundan çıkmışız, ailemiz, birlikte yaşadığımız insanlar, başka sorumluluklarımız yokmuş ve kısa ya da uzun vadeli bu yer değiştirmeler ışınlanmayla yapılan dünyanın en kolay şeyiymiş gibi davranılıyor. Bilinsin ki hem maddi hem manevi hiç kolay olmuyor. Ev kapatıyorsun, ev açıyorsun, kamyon ayarlıyorsun, suyu elektiriği kapattırıyorsun, sonra gittiğin yerde yeniden açtırıyorsun, şehir değiştiriyorsun, insan olduğun için yani etten kemikten nihayetinde, robot gibi gittiğin her yerde kaldığın yerden devam edemiyorsun. İklim farklı, yeni şehrin düzeni farklı, insanları, havası, kuşu, böceği farklı. Cep telefonları bile her yerden çekmiyor kardeşim, bu alışma psikolojisi o kadar ağır ki...Misal ben her Osmaniye'ye gidiş gelişten sonra sağlam bir hastalık geçiriyorum, grip mrip ne olursa artık!

O yüzden gidilen küçük üniverstelerde daha kapıdan girerken üzerinize yapışan " hmm bu ÖYP'li, bak şimdi bu devletin kaynaklarını kullanır kullanır bir daha da geri dönmez" bakışını hemen hissedersiniz! Gerisi de gelir: "O zaman buna dünyayı dar edelim, mesela hiç güvenmeyelim, senet filan imzalatalım, 35 verelim, sonra bazen de vermeyelim, o isterse vermeyelim, istemezse zorla verelim, almak istemezse gelsin burada otursun canım nereye gidiyor, ha daha burada bölüm kurulmamış olabilir, tezini burada çalışmaya ortam müsait olmaya da bilir çünkü şu an o bölümün kadrosunda bir tek çaycı var, ama olsun!"
"E o zaman soruyorum : Pişt ÖYPli bana bak kalacak mısın burda?"
"Merhaba hocam ama önce bir tanışsaydık, siz filan filan hoca olmalısınız,  ben de filan bölümün ÖYP'li araştırma görevlisi ismimmm...!
"Sen şimdi onu bırak da, dönecek misin bu okula geri onu söyle! Bak 35 veriyoruz 6 yıl sonra dönecek misin hım? Dönecek misin?"
"Şimdi bildiğim kadarıyla bir sözleşme imzaladık, bunun için nasıl dönmeyeceğim ki?
"Dönmeyeceğim mi dedin sen? Aha Rektörüüm! Rektörüüüüm! Bakar mısınız bu ÖYP'li dönmiycem diyor, valla dedi!
"Yok hocam dönücem niye dönmeyeyim ki anlamadım?
"Pek emin değilsin sanki? Çok gördük biz böylelerini, gidersiniz gelmezsiniz!"
" Hocam gelicem diyorum ya allah allahh!"
" 6 yıl hımm? 6 yıl biteceeek sen döneceksiinnnnn?!"
" Hocam dönücem şuanki planım o ama ne bileyim 6 yıl bu, yani belki de ölürüm dönemem ne bileyim!"
" Aha rektörüümmm ölürüm de dönmem diyor bu arkadaş duydunuz muu?"

Bu diyalog böyle uzar gider ama emin olun buna benzer şekilde...Ne yazıktır ki sizin kim olduğunuz, bundan önce ne yaptığınız, akademik olarak nasıl bir donanıma sahip olduğunuz, hele de alan dışındaysa karşınızdaki için sizin ne ürettiğiniz, nasıl bir insan olduğunuzun hiç bir önemi yoktur!...Hatta siz insan mısınız ya? Tek gerçek vardır : "6 yıl sonra Dönecek misin?"

Şunu anlıyorum,belli ki bu üniversitelerin kalplerini çok kıranlar olmuş. Söz verip gerçekten gelmeyenler, bir mektup gibi, bu sevgiye aç küçük üniversiteleri buruşturup atan vicdansız kimselere cıss! Anlıyorum bu paranoya karışılıklı bir "babana bile güvenme" algısına dönüşmüş. Ama daha isim bile sormadan, üste yapışan eski sevgili gibi "dön bana dön bana!"diye bozuk plağa bağlamak karşıdakini müthiş rahatsız eden ve güvensizliği de bulaştıran bir davranış biçimi canım üniversiteler! Yapmayın etmeyin. Tanışalım görüşelim, birbirimizi öğrenmeye sevmeye çalışalım. Bu kadar paranoyaya gerek yok, zaten bu insanlar af buyrun işemeye bile sizden habersiz gidemesinler diye gerekli önlemleri alıyorsunuz. Ne yapalım "vallahi gelicem iki gözüm önüme aksın, kargalar gözümü oysun", diye sözleşme haricinde bir de sözlü olarak mı beyanda bulunayım? Onu da bulunayım tamam, ama sizde bir huzur verin şu insanlara yüksek öğrenimlerini bitirene kadar ne olur ya! 

Tabi tek sorunlu ilişkiyi yaratan bağlı olduğumuz okullar değildi. Hani yazının başında film benzetmesi yapmıştım ya ÖYP için, işte o filmde bir gece ekran karardı. Zaten öncesinde de güçlükleri olan, karşılıklı güvensiz bir mecrayken tüm ÖYPliler bir gecede 50d ye (bilmeyenler için söylüyorum daimi 33a kadrosundan 50d geçici kadrosuna, doktora bitiminde işsiz kalmak üzere) geçirildiler. Zaten sonrasını inanın yakalayabilen veya anlayabilen yok. O saatten sonra komedi unsurları olan ama esasen dram ağırlıklı bu filmimiz, korku-gerilim- gizem ve bilim kurgu karışımına dönüştü. Bir sene sonumuzu bilmeden bekledik. Bir sene sonunda Yök her bir haklarımızı hukuklarımızı bağlı olduğumuz okullara verdiğini duyurarak haklı haksız her tür uygulamanın önünü açtı. Okullar da "Yök ne derse onu yaparız" diyerek Yök'ün ağzından esasen kayda değer bir kural çıkmamasına rağmen her duyduklarını "Aman ağzımızın tadı bozulmasın Alirıza Bey!" diyerek uyguladılar. Neticede önce farklı okullarda farklı uygulamalar oldu. Sonra deneye yanıla aynı şeyleri yapmaya başladılar. O arada sen kanser mi olmuşsun, kafayı yiyip evini çöp eve mi çevirmişsin, balkondan mı işiyomussun filan bunların ne Yök ne de okullar tarafından hiç bir önemi yök pardon yok! Kendini benzin dök yak istersen ama onu da yapamazsın mazot çok pahalı. Neyse bunu da bildikleri için kafaya göre (yani onlara sorarsan tabi ki bir takım kurallar uyguluyorlar) yarı sayıda insan gerisin geri 33a kadrosuna geçirildi, diğer yarısı ise 50d de bırakıldı. Bu olurken kimseye "ne yapmak istediği" sorulmadı. Sorulsa da cevap dikkate alınmadı. Daha önce geri döneceğimize dair imzaladığımız senetlerin akıbeti kaosa dönüştü. Şuanda değme hukukçu gelse işin içinden çıkamaz. Önce 50dli olduğumuz için bu senetlerin iptal edildiği söylenmişti ama sonra o süreçte yeniden diyelim yüksek lisansını bitirip doktoraya başlayan arkadaşlara yeni senetler düzenlendi. Madem eskiler geçersiz ve zaten 50dlilerdi neden yeniden senet imzalatıldı? Bu arada ben de dahil olmak üzere 33a ya geçirilen herkes yeniden işe alınmış muamelesi yapıldığı için kadrosunun geçişi yapılmak üzere okullara geri çağrıldı. Bunun için öğrenim gördüğümüz okullardan ilişik kesip, maaş aldığın banka, kurum kimliğin, kütüphane üyeliğin, ÖYP ödeneğiyle aldığın şeylerin iadesi gibi mesela benim için 3 gün süren bir süreç yaşandı. Bu da çok kolay gibi söyleniveren bir konu bunu da ayrıca belirtmek isterim. Neyse ilişik kestin ama konuyu kısa kesemedin arkadaşım! Çünkü kadronu çok güzel eski yerine aldırttın ama peki henüz devam eden doktora eğitimin ne olacak? Hele de geri gittiğin okulda bunu destekleyecek altyapı yoksa seni tekrar öğrenim gördüğün okula geçici görevlendirme olan 35 ya da kısa görevlendirme 39 verip yollamalılar. Canım YÖK bu konudaki mağduriyetler için açıklama yapmış: "verin kardeşim şu insanların 35 ini" demiş, "yokuşa sürmeyin!"

Bu sefer başka bir kaos, okullar isteyen istemeyen ,ihtiyacı olan olmayan herkese zorla 35 vermeye kalktı. Ben şahsen önce ilişiğimi kesip sonra tekrar 39 ile eğitim gördüğüm bu üniversiteye geri geldim, 35 istemedim çünkü doktorayı bitirmem için sadece 6 -9 aya ihtiyacım var. Zaten bitince bağlı olduğum okula döneceğim. Ama bildik o sorular soruldu: "Dönecek miydim, dönersem ıslık çalacak mıydım,...? 35 istedim şüphelenildi dönmem diye, 39 verildi, 39 istedim 35 diretildi. Şimdi üstelik tekrar 33a lı olduk diye eski senetlerin geçerli olduğunu söylediler, dahası 35 yapmaya zorunlu tutup bir senet de bunun için hanemize yazacaklarmış, kulaklara öyle geldi bilmiyorum.

Şimdi öğrenim gördüğüm okulda, pek yakında bir sergim olmasına, ve hali hazırda aralıksız çalışmam gereken bir doktora tezi bulunmasına rağmen ne kadar vakittir bu saydığım şeylerle uğraştığımı inanın bilmiyorum. Tek bildiğim bu şartlar altında bilim de sanat da yapmanın kolay olmadığı, olamayacağı! Hepimiz aynı gemideyiz, bu kadar zor olmamalı. Bir işi sevmek , onu icra etmek istemek bu kadar burundan getirilmemeli! Genç ve enerjisini daha faydalı işlere harcayabilecek güçlü bir potansiyel olan, yani bu kadar ÖYPli insan bu kadar kolay harcanmamalı!

Daha yüzlerce şey de var ama say say bitmez. Şimdi öğrenim gördüğümüz okullarda her gün ÖYPli arkadaşlarımla belirsizliklere doğru vedalaşıyoruz. Bir gün birimiz gidiyor, öteki gün diğerimiz geri geliyor, 33, 35, 39 sayılar havalarda uçuşuyor. Anlamıyoruz artık, anlayamıyoruz. Annemin "damdan düşen gelsin yanıma" lafı vardır, o laftaki gibi sadece birbirimizin hislerini biliyoruz. Diğer herkes mel mel bakarken o kişi için yer değiştirmek, hayata dair plan yapamamak, ilişik kesme serüveni, her şeyi planlamak zorunluluğu ve her şeyi düşünmeye çalışmaktan yanan beyin ne demektir iyi biliyoruz.

Şimdi bütün bu anlattıklarımı unutun,çünkü biliyorum hem hiç bir şey anlamadınız hem de ÖYP'li değilseniz bu bilgiler hiç bir işinize yaramayacak. Sadece siz de bütün bu süreçte neler hissetmiş olabileceğimizi ve kırk parçaya bölünmüş yama işi bir hayatın insan ruhunda açabileceği yaraları tahmin edin yeter. Bu zamanda bu süreçte 15bin ÖYP'li akademisyen bilim insanı, sanatçı adayı insan yama işi hayatlar yaşadı!